Kardelen Eren Röportajı
Kardelen Eren: "Aslında benim ilham meleklerim gerçek kişiler."
Kardelen Eren: "Aslında benim ilham meleklerim gerçek kişiler."
Sektörün içinden bir okullu Kardelen Eren. Yönettiği ilk kısa filmi Ormandaki İhtiyar, içerdiği animasyon ve vfx'lerle oluşturduğu masalsı atmosfer ile dikkat çekiyor. İkinci filmi Örtünün Altında ise bir gencin gördüğü mahalle baskısını kültürel ögelerle ele alıyor.
Kısa filmcilerin, özellikle kısa filmci kadınların her daim desteklenmesi dileğiyle, iyi okumalar.
KFYD için söyleşen: Olcay Seda Özaltan
Merhabalar Kardelen, sohbetimize hoş geldin. Seni biraz yakından tanımak isteriz.
Merhabalar! Ben Kardelen Eren. 1 Ağustos 1995 İzmir doğumluyum. Okul hayatımın tamamını İzmir'de geçirdim. 2013 yılında Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarım Bölümü - Yönetmenlik Ana Sanat Dalı’nı kazandım. Uzatmalı olarak 2019 yılında okulumdan mezun oldum. 2017 yazında çalışmaya başlamak için daha önce hiç ayrılmadığım şehrimden ayrılıp Ürgüp'e taşındım. Kısa bir süre orda yaşadıktan sonra İstanbul'a taşındım ve bir buçuk yıldır burada yaşıyorum. Ancak hiçbir zaman İzmir'den kopamadım, sürekli gidip geliyorum.
Sinemaya ilgin nasıl ve ne zaman başladı?
Sinemaya ilgim aslında çok geç başladı. Dokuz yaşında başlayan ve on beş yaşına kadar süren bir konservatuar hazırlık sürecim oldu. Bu yüzden başka hiçbir şey ile ilgilenmiyordum. Ancak bir sakatlık geçirdim ve enstrümanımı çalamaz hale geldim. O durumda bile masa başı bir iş yapamayacağımı biliyordum. Babam da TV & sinema sektöründe; ağırlıklı dizilerde çalışan bir yönetmen. Küçüklüğümden beri setlere gidip geldiğim için aşina olduğum bir alandı. O yüzden sinema bölümüne hazırlanmaya karar verdim. Bu kararı verdikten sonra izlemeye başladığım filmler sayesinde sinemaya ilgim ve sevgim bambaşka bir boyut aldı.
Okullu olmayı tavsiye eder misin? Neden?
Okullu olmayı tavsiye ederim. Ama okula giderken bir yönetmen veya görüntü yönetmeni ya da ilgi alanı neyse onun uzmanı olarak çıkılmayacağı da bilinmeli. Tavsiye etmemin en büyük sebebi, okulun bana açtığı kapılar ve düşünme yolları. Okula girdiğiniz zaman film kuramı ve sanat tarihi üzerine düşünme ve araştırma yapma vaktiniz oluyor. Ödev olarak birçok kısa film çekip bunu teknik ve anlatısal olarak hocalarınızla tartışmak da çok faydalı elbette. Bir işe bağlanmadan (maddi açıdan) kendinizi geliştirebilme fırsatı olarak görüyorum okulu.
İlk kısa filmini ne zaman çektin? Filmin çekim sürecini ve filmin yolculuğunu biraz anlatır mısın?
İlk kısa filmimi okula girdiğim ilk sene çektim. Ancak o filmler, ödev olarak yapılmış ve tam tamamlanmamış filmlerdi. Her şeyiyle özgün olarak tamamlayıp festivallere gönderdiğim ilk filmim okulumun 4. Senesinde çektiğim Ormandaki İhtiyar filmim. Hikâyenin nasıl ortaya çıktığından bahsedeyim biraz: Benim annem bir ilkokul öğretmeni ve maddi profili oldukça düşük bir semtte uzun yıllardır çalışıyor. Onu ziyaret ettiğim zamanlarda öğrencileriyle çok vakit geçiriyorum. Annemin öğrencilerinden bazılarının dışarıda çalışıyor olması hep gözüme takılan bir şeydi. Okul için film yapmam gereken bir dönemde, annemin okulunda bir çocukla karşılaştım. Çöpten metal topluyordu ve bunu bir oyuna çevirmişti. Topladığı şeyler onun oyuncakları olmuştu. Hayal dünyası çok genişti ve işini yaparken bile çok eğleniyor görünüyordu. Bu beni çok etkilemişti. Bunun üzerine küçük yaşta çalışmak zorunda olan çocukları anlatan ancak bunu olabildiğince masalsı, onların gözünden anlatmaya çalışan bir film yaptım/yapmaya çalıştım. Filmin çekim süreci ise tam bir felaketti. Bütçemi toparlamak, mekanları bulmak, oyuncular ile anlaşmak normalde en zoruyken en kolayı oldu bu benim için. Filmin tamamı ormanda geçiyor ve biz filmi aralık ayında çekmek zorundaydık. Sette en çok zorlandığımız şey durmak bilmeyen yağmur oldu. Kendimizi yağmur altına atmayı göze alsak da ekipmanı riske atamıyorduk. Bu sebeple bir tam gün hiçbir şey çekemeden setten geri döndüğümüz oldu. Filmin programı üç gün iken yağmur yüzünden dört buçuk güne çıktı. Sağ olsun ekibim ve oyuncularım o kadar destek oldular ki kimse bu uzamayı dert etmedi. Filmin çekimi bittikten sonra her şey yoluna girdi sanmıştım ama post süreci dokuz ay sürdü. Film içindeki animasyon ve vfx’ler bizi bayağı uğraştırdı ancak mutlu olduğumuz sonuçlar elde ettik.
Kısa film yapımı ile ilgili seni en çok zorlayan şey ne oluyor?
Kısa film yapımında beni en çok zorlayan şey bütçe bulmak oluyor. Artık ülkemizdeki festivaller de dahil uluslararası festivallerde çıta çok yüksek. Çok başarılı kısa filmler yapılıyor. Kısa film bir öğrenci filmi, deneme filmi olma algısından kurtuldu. Yine de ülkemizde maddi açıdan bir geri dönüş almak çok zor. Reklam ve maddi getirinin zorluğuna paralel olarak yatırımcı bulmak da zor oluyor.
İyi bir kısa filmde neler olmalı, nelere dikkat edilmelidir sence?
İyi bir kısa filmde bence en önemli şey hikâye/senaryo. Ortalama on beş dakika gibi bir sürede izleyiciye ulaşmak, izleyicinin ilgisini çekmek ve ona derdini tam anlamıyla aksettirmek gerçekten zor. Ancak üzerine iyi düşünülmüş ve kurgulanmış bir senaryo olduğu zaman devamının daha kolay geldiğini düşünüyorum.
Senaryolarını da kendin yazıyorsun. Senaryo yazarken ilham meleğini nasıl çağırıyor ve yamacında tutuyorsun?
Aslında benim ilham meleklerim gerçek kişiler. Üniversitenin ilk günlerinden beri yanımda olan ve bana destek veren iki kişi var: Birisi erkek arkadaşım Derin Biricik; diğeri de canım dostum Alper Tunel. Biz altı senedir bütün filmlerimizi birlikte yapıyoruz ve bu senaryo aşamasından başlıyor. Birbirimize karşı en ağır eleştirmenler oluyoruz ki bence bu çok önemli. Moralim bozulduğunda veya tıkandığım yerde gerek sakince gerek sinirle silkeleyerek toparlanmamı sağlıyorlar. Tek kişi görünen ama bütün taslakları birlikte yaptığımız, sürekli fikir alışverişinde bulunduğumuz bir kadro var yani.
Sinema hangi alanlarla daha çok ilgili senin için? Hangi alan/disiplinlerden etkileniyorsun?
Sinema birçok disiplinin birleşiminden oluşuyor; birini diğerinden ayırt etmem çok zor. Ama sanıyorum ben en çok edebiyat ve fotoğraftan etkileniyorum. Çünkü sinema, temelde bir hikâye oluşturmak ve bunu görsel bir dille anlatmak. Bu bağlamda hikâye kadar o hikâyeyi doğru kadrajla aktarmak da önemli.
Yapım ekibini nasıl kurdun, filmlerinde aynı ekiple mi çalışıyorsun?
Temelde aynı kişilerle çalıştığımız, küçük bir grup var okulumuzdan. Ancak her yeni yaptığım filmde daha profesyonel bir set kurma çabasını gösteriyorum. Bir yandan da sinema & TV sektöründe çalıştığım için, yeni tanıştığım insanlar sayesinde, her filmimde büyümekte olan ekibime, kısa filme desteğini esirgemeyen ve çok keyifle çalıştığım insanlar ekleniyor.
Gelelim en merak edilen sorulardan birine: Bir kısa film ortalama ne kadara mal olur ve bu bütçe nereden finanse edilebilir?
Bu, cevaplaması en zor sorulardan birisi. Kelin ilacı olsa önce kendine sürermiş. Ortalama vermek de çok zor, çünkü filmin senaryosuna, gün sayısına, kullanılan ekipmana göre çok değişkenlik gösteriyor. Şu anki ekonomi ile ortalama 10.000 lira bir bütçe söyleyebilirim sanırım. Finansman elde etmenin birkaç yolu var. Bunlardan birisi Kültür Bakanlığı veya bazı festivallerin yapım destek ödülleri. Son dönemde çok popüler olan kitlesel fonlama yöntemine de başvurulabilir. Eğer hiçbirisi olmadıysa şirketlerden proje destek yardımı istenebilir. Elde seçenek kalmazsa kredi çekmek de her zaman bir yöntem.
Yurt içi ve yurt dışında sürekli takip ettiğin festivaller var mı, varsa hangileri?
Belli başlı festivalleri takip ediyorum çünkü dünya sinemasına gerçekten yön veriyorlar. Cannes, Sundance, Venedik ve Berlin Film festivali bunlardan bazıları. Yurt içinde de en çok İstanbul Film Festivali’ni ve Altın Koza’yı takip ediyorum.
Kısa Film Yönetmenleri Derneği’nden nasıl haberin oldu? Ne zamandır üyesin? Derneğin çalışmalarını takip ediyor musun?
Kısa Film Yönetmenleri Derneği’nin kurucusu Sidar Serdar Karakaş ile Uşak Kanatlı Denizatı Kısa Film Festivali’nde tanıştım. Orda yaptığımız bir forumda yakın zamanda böyle bir dernek kuracağını açıklamıştı. Dernek kurulduktan bir iki ay sonra da üye oldum ve çalışmaları olabildiğince takip ediyorum.
Sinema ve film yapımı konularında Türkiye, dünya standartları göz önüne alındığında, nerede duruyor sence? Sinemaya ve sinemacıya hak ettiği değer veriliyor mu? Bu değerler içerisinde kısa film yapımı ve festivaller ne durumda?
Dünya standartlarını göz önüne aldığımızda Türkiye’nin oldukça geride olduğunu düşünüyorum açıkçası. Tabii ki de uluslararası alanda çok başarılı olan, benim de örnek aldığım yönetmenlerimiz var. Ancak henüz bir standart oluşturamadık bence. Türkiye sineması denilince akla gelen ortak bir dil, anlatım maalesef yok. Bunun en büyük sebebinin de sinemaya hak edilen değerin verilmemesi olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde sadece kısa film değil uzun metraj filmlerin de fonlama bulmakta çok zorlandıklarını görüyoruz. Film belli kalıplar içerisinde değilse yapımcı, dağıtımcı bulma şansı çok düşüyor. Sinema konusunda yapımcı ve dağıtımcı olarak bir tekelleşme var; bu yüzden yapılan birçok filmi aslında göremiyoruz bile. Belli başlı festivallerde başarı elde edenleri izleyebiliyoruz sadece, o da anca festivallerde. Bunların arasında kısa film için ise henüz emekliyor diyebiliriz. Festivaller son birkaç yılda oldukça fazlalaştı ve kurulan dernek ile bir standart oluşmaya başladı.
Türkiye’de ve dünyada kısa film dünyasında kadının yeri ile ilgili neler söyleyebilirsin? Ülkemizde film yapım sürecinin herhangi bir aşamasına daha fazla kadın görebilmemiz için tavsiye edebileceğin bir şeyler var mı?
Sadece kısa film değil sinema dünyasında kadın aslında çok arka planda ve sayıları da çok az. Sektörün düzensiz, uzun saatler süren, çokça yer ve mekân değiştirmeyi gerektiren, fiziksel olarak inanılmaz yorucu bir sektör olması bunun en büyük sebebi olabilir. Özellikle bizim gibi kadına hep ev sorumluluğu yüklenen bir ülkede... Bu yüzden sektör inanılmaz erkek egemenliği altında. Daha fazla kadın görebilmemizin tek olanağı kadın çalışanlar olarak direnmek. Hem setteki erkek egemenliği altında kalınan baskıya hem de çevre faktörlerine. Kısaca, her işte olduğu gibi, en önemli şey pes etmemek.
Ülkemizde kısa film izleyicilerinin profili nedir? Çoğu festivalde yönetmenler “Birbirimizin filmlerini izliyor, birbirimizi alkışlıyoruz” diyor. Daha çok izleyici çekebilmenin yolu nedir sence?
Ben de bu söyleme oldukça katılıyorum. Ülkemizde kısa film izleyici profili kısa film çekenler ve kısa film çekmeye hazırlananlar. İlk festival gösterimimi Adana Altın Koza festivalinde 2017 yılında aldım. Büyük bir heyecanla gittim. Avşar Sinemalarında bir salon verilmişti kısa filmlere. Salonda sadece gösterim alan diğer filmlerin yönetmenleri vardı. En büyük problem festivallerin kendilerinin dahi kısa film reklamı yapmaması. Uzun metraj filmlerin afişlerini her yere boy boy asarlarken kısa film için festival kitapçığında küçücük bir yer ayırıyorlar yalnızca. Özellikle ülkemizdeki izleyiciler buna aşina değil ve nerede izleyebileceklerini bilmiyor veya festivallere gitme olanakları olmuyor. Keşke ülkemizde gösterimde olan uzun metraj filmlerden önce sinema salonlarında yayınlanan reklamlardan daha kısa sürebilen filmlerden gösterilme imkânı olsa. Ya da büyük sinema dağıtım şirketleri programlarına kısa film de alsalar... Kısa filmler daha büyük kitlelere ulaşabilir böylelikle.
“Benim çok süper bir fikrim var, bak anlatayım sana… Bundan çok güzel film olur ha… Biri elimden tutsa harika bir film çekeceğim de…” vs ile gelen insanlara cevabın nedir?
Benim bu soruya tek bir yanıtım var. ‘O zaman o filmi çekin’. Evet film çekmek çok komplike bir iş; birçok birim birlikte çalışıyor, çok emek harcanıyor falan ama bir o kadar da basit. Ekipmana ulaşmak eskisi kadar zor değil. Sadece cep telefonuyla çekilen filmlere özel festivaller bile var. Bir şeyi anlatmak için beklemeye ihtiyaç yok.
Kısa film yapmak isteyen yönetmen adayları kendilerini nasıl geliştirebilirler? Bunun için olmazsa olmaz dediğin, önerebileceğin eğitimler, kitaplar nelerdir?
Olmazsa olmaz diyeceğim tek şey bol bol film izlemek ve denemeler yapmak. Yönetmenlik biraz da sette öğrenilen bir şey. Her film çekiminden sonra, hatta YouTube için çektiğim küçücük videolardan sonra bile çok şey öğreniyorum, pek çok hatamı fark ediyorum. Bu yüzden en önemli şey aktif bir şekilde üretim halinde olmak.
Yeni projeler var mı? Neler planlanıyor önümüzdeki yıl için?
Yakın zamanda bir kısa film çektiğim (Örtünün Altı) için şu anda biraz soluklanıyorum ve onun festival süreci ile ilgileniyorum. Ancak beni çok heyecanlandıran bir hikâyem var, onu yazmaya başlayacağım yakında. Zaten senaryo süreci oldukça uzun zaman alıyor. E bir yandan da sektörde asistanlık yapıyorum. Sanırım önümüzdeki yaz ancak yeniden sete çıkmaya hazır olurum.
Şunu mutlaka izlemelisiniz dediğin 2 yerli 2 de yabancı kısa film ismi alabilir miyiz?
Yabancı film olarak Shawn Christensen’ın Curfew filmini ve Brian Crano’nun Dog Food filmini söyleyebilirim. İkisini de izledikten sonra kendi yaptığım ve yapacağım filmler üzerine oldukça düşünmüştüm. Yerli olarak da, izlediğim zaman gerçekten çok beğendiğim, Ayris Alptekin’in Kot Farkı filmini ve Onur Yağız’ın Toprak filmini söyleyebilirim.
Tarzını yakın hissettiğin ünlü bir yönetmen var mı, seni ister istemez etkilemiş olan?
Açıkçası henüz bir tarz ve dil oluşturabildiğimi düşünmüyorum. İlk filmimde özellikle Guillermo del Toro’nun Pan’ın Labirenti ve Tarsem Singh’in The Fall filminden çok etkilenmiş ve esinlenmiştim. Bir genelleme yapamam; “tarzımı yakın hissediyorum” demek bile çok büyük bir lafmış gibi geliyor. Kendi tarzımı ve anlatım dilimi deneyerek bulmaya çalışıyorum.
“Şunu ben çekmiş olmayı çok isterdim” dediğin kısa ya da uzun metraj bir film adı verebilir misin?
Son dönemde bu cümleyi Nadine Labaki’nin Capernaum filmi için tekrar tekrar kurdum sanırım. Gerçekten ben çekmiş olmayı çok isterdim, çok etkileyici bir film.
Şu anda nerede çalışıyor neler yapıyorsun? İstediğin yerde misin? Planların, amaçların neler?
Şu anda bir internet dizisi projemiz var, bir yandan onu yazmakla uğraşıyorum; bir yandan da başka bir internet dizisi projesinde asistanlık yapacağım, onun için hazırlıklar yapıyorum. Tam olarak olmak istediğim yerdeyim diyemem. Bir gün hayatımı sadece film çekerek başka bir şey düşünmeden yaşamak istiyorum. Bunun için olabildiğince çok çalışıyorum.
Okuyucularımız sana nasıl ulaşabilirler? Sosyal medyada seni nasıl takip edebilirler?
Sosyal medyada en çok kullandığım hesap Instagram hesabım @kardeleneren. Bana oradan ulaşabilirler. Mesaj kutusunu gördükçe soruları mutlaka cevaplıyorum.
Muhabbetimizi sonlandırırken eklemek/söylemek istediğin bir şey var mı?
Bu güzel sohbet için ve beni ağırladığınız için teşekkür ederim.