top of page

Nesli Özalp Tuncer Röportajı


Nesli Özalp Tuncer: "Daha iyi işler çıkarmak için ciddi bir ön çalışma yapmanın, denemekten korkmamanın gerektiğini; yanlışlar yaparak öğreneceğimizi, birçok başvuruya ret cevabı alacağımızı, pek çok eleştiri alacağımızı kabul ederek bu işe kendimizi adamamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bunlar bu işin doğasında var."


Lisans ve yüksek lisans eğitimlerinin ardından bir yandan devam eden atölyeler, bir yandan çektiği fotoğraflar, belgeseller ve kısa filmler, bir yandan da İzmir'deki kısa filmcileri destekleme çabası... Nesli Özalp, kendini sinemaya adamış bir okullu.

Kendisine ve kökenine dair çocuksu bir arama çabası içeren Dönüş, kreatif yapısı sebebiyle çok sevildi, pek çok festivalde gösterildi, birçok da ödül aldı. Nesli'nin adını daha çok duyacağız. Keyifli okumalar.

KFYD için söyleşen: Olcay Seda Özaltan


Merhaba Nesli, sohbetimize hoş geldin. Biraz kendinden bahseder misin?

1988 yılında İzmir’de doğdum. Tüm hayatımı burada geçirdim. 2100 yılında Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, TV ve Sinema Bölümünde lisansımı, 20016 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Film Tasarımı Bölümünde yüksek lisansımı tamamladım. 2009 yılından beri kendi kısa filmlerimi çekiyorum.


2014’ten beri Dijital Film Atölyesi’nde tam zamanlı olarak çalışmaktasın. Nedir bu DFA, ne tür etkinlikler/atölyeler gerçekleştiriyor? DFA’ya nasıl ulaşabiliriz?

Dijital Film Atölyesi (DFA), İzmir’de sinema profesyonelleri ve meraklıları için; kısa film yapım atölyeleri uygular, sinema odaklı etkinlikler düzenler, film yapımcıları için destek projeleri geliştirir. 2010 yılından bu yana her yaştan amatör ve profesyonel sinemaseverin buluşma noktası haline gelen DFA, atölyelerini ve etkinliklerini Bornova Belediyesi ev sahipliğinde ücretsiz olarak sunar. Derya Efe Uluca’nın hayata geçirdiği Dijital Film Atölyesi’ne 2014 yılında katıldım. Eğitmen ve koordinatör olarak görev yapmaktayım. Atölyemizde, film yapımında bağımsız sinemacıları destekleyeceğini düşündüğümüz ses kullanımı, senaryo yazım tüyoları, sanat yönetimi, post prodüksiyonda iş akışı, greenbox kullanımı, stop-motion tekniği, storyboard, video remix, proje dosyası hazırlama, pitching yöntemleri gibi kısa ve uzun süreli atölyeler düzenliyoruz. Film yapımını destekleyici olarak, aynı zamanda sadece izleyici olmak isteyenler için de Film Çözümleme Etkinlikleri düzenliyoruz. İzmir’deki üniversitelerden konuk konuşmacı olarak akademisyen dostlarımız sunumlarını gerçekleştiriyorlar. Bağımsız bir proje olan DFA olarak 23-29 Kasım 2019 tarihlerinde İzmir’de uluslar arası bir film festivali olan “2 Yaka Kısa Film Festivali”ni düzenleyeceğiz. Yunanistan’dan Balkan Can Kino ile işbirliği yapıyoruz. 14 ülkeden seçtiğimiz kısa filmlerin gösterimleri, paneller, etkinlikler katılımcıları bekliyor olacak.

dijitalfilmatolyesi@gmail.com


‘Dönüş’ isimli belgeselinden “Macir” olduğunu öğreniyoruz. Kökenine inme macerana nasıl başladın?

Kökenime inme, hayatımla ilgili belgesel film çekme fikri aslında bir proje yarışması için film fikri düşünürken aklıma geldi. Film fikri üzerine çalışırken bazen başkalarının hayatlarından, bazen başka filmlerden / hikayelerden, bazen hayal gücünden yararlanıyoruz. Ben de tüm bu süreçlerden geçerken aslında bizim hikayemizin de bizim dışımızda herkes için “o aranılan, anlatılmak istenen hikaye” olabileceğini fark ettim. Sadece bu kadar içinde yaşıyorken bunun her zaman farkına varamıyor insan. Aile arasındaki konuşmalarda hep bir “muhacirlik” lafı geçiyordu ama tam olarak ne ifade ettiğini, yaşanmışlıkları o zaman merak etmeye başladım ve bu konu üzerine çalışmaya başladım. Anneannem ile birlikte ailenin 3. ve 5. kuşak kadınları olarak büyük nine ve dedemin Denizli’deki mezarlarından aldığımız toprakları, onların bir daha hiç geri dönemedikleri Kavala’ya götürmeye çalıştık.


Son belgeselin ‘Dönüş’te ve birkaç çalışmanda daha stop motion tekniğine özel bir ilgin olduğunu görüyoruz. Stop motion ile kamera çekim kaydını birleştirme amacın sanırım bir tür “çocuksu” bakış açısı eklemek anlatıma. Bu anlamda oldukça başarılı bir belgesel olmuş. Sen bu iki tekniği birleştirerek bir çalışma yapma fikrine nasıl ulaştın?

“Dönüş” ve “Rotamız Anılar” özelinde konuşmak gerekirse stop-motion tekniğini ve çizimlerdeki çocuksuluğu anlatımı güçlendirmesi için tercih ettim. Güzel yorumunuz için teşekkür ediyorum. Gerçek görüntü ile canlandırma tekniğinin bir arada kullanımına beni götüren şey biraz önce de bahsettiğim gibi hikayenin bir torunun, çocukken geçmişleri hakkında hikayeler dinlemiş bir çocuğun bakış açısından görüyor olmamızdı. Anlatılan hikayelerin bir kısmı dilden dile, zaman içerisinde masalımsı bir gerçekliğe bürünmüştü ve bunu vermenin yollarından benim gözümün önüne gelen şey animasyon kullanmaktı. Ben de filmi hibrit olarak yapmaya karar verdim.


Belgeselin yapım süreci ile ilgili birkaç soru soracağım: Çekimler ne kadar sürdü? Özellikle stop motion çekimleri ne kadar zamanınızı aldı? Yapım ekibi kaç kişiydi ve bütçeyi nasıl finanse ettiniz?

Çekimler animasyon dahil 8 ay sürdü. Hem film için belirli aralıklar olması gerekiyordu, hem ben iş dolayısı ile sık sık izin alamıyordum, hem de bu süreçte Yunanistan çekimlerimizi finanse etmek için destek arıyordum. Kurgu süreci de son halini alana kadar 2 ay sürdü. Animasyonda yapım öncesi çalışmamız 1,5 ay sürdü. Bu süreçte animasyon bölümlerin senaryosunu yazmak, storyboard'unu oluşturmak, görüntü ile metni eşlemek, görsel stile / tekniğe / renklere / ritmi belirlemek, fotoğrafları çekmek ve hazırlamak, çizimleri yapmak, görsellerin tamamını hazırlamak gibi süreçler yer alıyor. Yapım aşaması 1 ay sürdü. Yapım ekibinde pek çok departmanda ben, animasyonda Cem Çevikayak, sanat yönetiminde Yunus Tuncer, kurguda Arda Aydın, baş rolde anneannem Fatma Yaşar yer aldık. Aslında çekirdek bir kadro ile hayata geçirdik filmimizi. Tabi bu süreçte bize fiziksel ve fikirsel olarak destek olan herkese çok teşekkür ediyorum. “Dönüş” filmi, proje halinde iken KısaKes Kısa Film Festivali Pitching Platformu’na katıldım ve ekipman, danışmanlık desteklerini kazandım. Yapım sürecini kendim finanse ettim.


2011’de Hande Zerkin ile tamamladığınız 'Toprak’ın Günlüğü', tek mekanda geçen tek oyunculu bir distopya. Filmdeki karakter kendini videoya alıp bir tür vlog çektiği için kayıtların kaliteli olması da beklenmiyor. Oldukça düşük bütçeli ancak etkileyici bir film. Neler tavsiye edersin kısa film yapmak isteyip de fikir aşamasında kalanlara?

Öncelikle çekilebilecek ölçüdeki projelerini hayata geçirmelerini, deneyim ve destek kazandıkça işi büyütmelerini öneririm. Eğer ki daha büyük bir projeleri varsa onun çekilebilir versiyonunu yapabilirler. Mafya filmi yapmaya deneyimimiz ve bütçemiz el vermiyorsa bunu lisedeki gençlerin çeteleşmesi üzerinden ya da aile içindeki alt üst ilişkisinden yola çıkarak daha bildiğimiz bir yerden ve makul bir bütçe ile çekebiliriz. Dünya sinemasında da bunun örneklerine rastlanmaktadır. Ben bir filmi çekmek istiyorsam, altından kalkabileceğim şekilde çekmek isterim. Altında ezilmek istemem. Onu hayalimdeki gibi çekmek istiyorsam da bütçeyi ve deneyimi edinmek için zaman veririm projeye. Mesela 6 yıldır yapımı devam eden belgesel film projem var. Çünkü filmin ve benim bu süreye ihtiyacım var. Bir de antrenman olarak maksimum 3 dakikalık karakter filmleri yapmalarını öneririm. 60 second belgesellerini izleyebilirler, Çok Kısa Filmler Festivali’nde yer almış filmlere bakabilirler. Bazen bir film projesine takılmak ve onu tamamlayamamak insanda hiçbir şey yapamayacağı gibi bir hissiyat yaratıyor. Araya kısa işler yapmak öz güveni arttırıp, deneyim kazandırıyor.

Film okumaya nasıl karar verdin? Okullu olmanın en büyük avantajı nedir sence?

Film izlemeyi çok sevdiğim için bu alanda okumayı tercih ettim. İçeriği hakkında çok bilinçli olmadan verilmiş bir karardıysa da başka bir alanda okumak, çalışmak istemedim hiç. Kendi üniversite deneyimimden yola çıkarsam okullu olmanın en büyük avantajı ilk denemelerimi erken yaşta edinmiş olmam diyebilirim. Belirli teslim tarihlerinde farklı türlerde yaptığım çalışmalar bu alanda deneyimlenmemi sağladı.


Bir filmi oluşturmanın tüm aşamaları göz önüne alındığında, seni en çok zorlayan süreç hangisi oluyor?

Beni en çok zorlayan süreç ilk yaratım süreci. Hikayeyi bir timeline üzerine yerleştirmek, yazınsal olarak kurgusunu yapmak beni en zorlayan süreç oluyor.


“Writer’s Block” yaşadığında bu durumdan nasıl kurtuluyorsun? Senin ilham meleklerin neler / kimler?

Bana işlerden biraz uzaklaşmak, yeşilin bol olduğu bir yerde kısa bir tatil yapmak iyi geliyor. Biraz geri çekilip gündelik işlerle uğraşmak faydalı oluyor. Aynı zamanda eşimin bilimsel ve teknolojik danışmanlığı da projelerim için ilham verici.


Eşin Yunus Tuncer ile, üzerinde 6 yıldır çalıştığınız bir uzun metraj belgesel projeniz var. Bize ‘Mahallede Gaco Var!’ı anlatır mısın biraz? Bu proje dahilinde bir kısa belgesel yapmış ve fotoğraf sergisi açmıştınız…

Çekimlerine 2013 yılı Mayıs ayında başladığımız 'Mahallede Gaco Var!' filmi tüm bu süreçte anlatısal, yapısal ve teknik olarak her yıl gelişti. İlk başta kısa metraj film projesi iken şimdi geldiği noktada ilk uzun metrajımız oluyor. İzmir’de bir Roman mahallesi olan Tenekeli Mahalle’de Hıdrellez döneminde geçen filmde, 2 Gaco yani iki yabancı olarak Yunus ve ben ana karakterleriz. Yılın 364 günü kimsenin girmek istemediği bu mahalleye, senede bir gün Mahalledeki Hıdrellez kutlamalarına katılmak için binlerce Gaco akın ediyor. Nesli ve Yunus olarak bu süreçle ilgili 6 yılda değişen bakış açımızı izleyiciye yansıttığımız bir film yapıyoruz. Sürprizlerini söylemeden bu kadar anlatabilirim filmi. 2018 yılında da bu proje kapsamında mahalledeki kız çocukları ve annelerinin katıldığı bir fotoğraf atölyesi düzenledik. Verilen temel fotoğraf eğitmeni sonrasında kendi mahallelerini, kendi kültürlerini kendileri fotoğrafladılar. Ve Ekim ayında da İzmir Sanat’ta bir hafta süren sergileri açıldı. Çok keyifli, umut ve ilham verici bir deneyim oldu hepimiz için. Sonrasında sergiye katılan Köy Okullarına Kütüphane Kurma Derneği kızların okulunda bir kütüphane kurmaya karar verdi ve 3000 kitaplık bir kütüphane kuruldu. Bu nedenle ayrıca çok çok mutluyuz.


İzmir Film Ofisi (İZFO) adında bir girişiminiz de var. Bazı iş birlikleri yaptığınız, uluslararası ortakları olan bir proje. Ne iş yapar bu ofis tam olarak?

İZFO’nun temellerini Yunus Tuncer ile birlikte 2018 yılında, İzmir’de film yapımına dair uluslararası imkanları genişletmek, filmlerin niteliği arttırmak, bileşenleri bir araya getirip projeler üretmek üzere attık. Şimdiye dek uluslar arası 3 projeyi hayata geçirdik ve işbirlikçi olarak yer aldık. “Mahallede Gaco Var!” belgesel film projesi, “Bizim Mahalle Tenekeli Mahalle – Anne Kız Fotoğraf Atölyesi ve Sergisi”, “A Corner in the World: Görünür Görünmezler” proje işbirliği.


Bir de yüksek lisans tezin var: 2000 Sonrası Türk Korku Sinemasında Efekt Makyaj Bununla ilgili kişisel internet sayfanda bir de montaj çalışman var. Bu alanda araştırma yapmaya ne itti seni?

2012 yılında Efekt Makyaj alanında meslek edindirme kursunu bitirdim. Aynı zamanda Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Hint asıllı bir makyaj sanatçısının özel atölyesine katıldım. Eskiden resim yapardım, artık filmler için özellikle efekt makyaj alanında üretim yapabiliyor ve eğitim verebiliyorum. Yüksek lisansta başka bir konu üzerine çalışıyordum ve tezimin %90'ını tamamlamıştım. Danışmanımın olumsuz ve alaycı yaklaşımı nedeni ile çökkünlük yaşadığım ve bırakmayı düşündüğüm bir anda Yunus beni efekt makyaj konusunda çalışma yapmam için teşvik etti. Kaydımı sildirmek için öğle arasının bitmesini beklerken, ara bitiminde danışmanımı ve tez konumu değiştirdim.


Yeni planlar, projeler var mı yakın tarihte?

“Mahallede Gaco Var!”ı tamamlama sürecinde çekimlerinin çoğunu tamamladığım kendi kentsel dönüşüm hikayemi anlattığım kısa film projemin fon başvurularını yapmaya başlayacağım. Ardından eksik çekimleri ve animasyonları tamamlayıp kurgusuna başlayacağım. Bir diğer devam eden projem de yediğimiz hayvanlarla ilgili. O henüz proje geliştirme aşamasında. Bu projeler önümüzdeki 3 yıllık süre içerisinde tamamlamayı planladıklarım. Bu süreçte bir de kurmaca film çekersem benim için tatmin edici olur.


Takip ettiğin belli başlı festivaller hangileri?

İdfa, Selanik Film Festivali, Saraybosna Film Festivali, Tribecca Film Festivali, Full Frame Film Festivali, Boğaziçi Film Festivali, eskiden İzmir Kısa Film Festivali’ni takip ederdim. İlk aklıma gelenler bunlar oldu. Tabii unuttuklarım da vardır.


“Mutlaka izleyin” diyeceğin 2 yerli, 2 de yabancı kısa film önerisi alabilir miyiz?

Thomas Gleeson'dan "Home" ve Boris Seewald'dan "Momentum".

Ayça Kartal'ın "Kötü Kız" filmi ve Metin Akdemir'in "Ben Geldim Gidiyorum" filmi.


Son yıllarda izlediğin filmleri düşündüğünde (kısa ya da uzun metraj), “Şunu ben çekmiş olmayı çok isterdim” diyeceğin bir film var mı?

Çok güzel filmler çekiliyor hem kısa hem de uzun metraj. Dünyanın her yerinde… Uzun metrajı düşündüğümde yakın dönem yapılmış olan “Mother!” filmini çok beğendiğimi hatırlıyorum. O fikri ve teknikleri geliştirebilmek çok güzel olurdu.


Kısa film yapmak isteyen yönetmen adayları kendilerini nasıl geliştirebilirler? Bunun için olmazsa olmaz dediğin, önerebileceğin eğitimler, kitaplar nelerdir?

Dünya tarihi, dünya sanat tarihi, dünya sinema tarihi, ülke sinema tarihini bilmek önemli. Psikoloji çok önemli. Bunun da en eğlenceli yollarından biri “Zihin Oyunları” programını izlemek. Burada bir sinemacı olarak görsel ve zihinsel olarak izleyicinin zihnini nasıl yönlendirebileceğimizi öğreniyoruz. Programa bir sinemacı gözü ile bakmak yeterli. Bunlardan sonra teknik konulara yönelinebilir. “Kemiksiz Sinema Dersleri” koca bir teknik film yapım eğitimini içerisinde barındıran sade anlatımlı bir kitap.

KFYD’den nasıl haberin oldu? Ne zamandır üyesin? Derneğin çalışmalarını takip ediyor musun?

Listemdeki sinemacı arkadaşların Facebook’ta paylaşımlarında haberdar oldum ve ben de üye olmak istedim. Hepimizi bir platforma buluşturuyor olması, haklarımızı korumak için yaptıkları çalışmalar, profesyoneller ile düzenlenen söyleşiler, basılan kitaplar, toplantılar çok hoş. Yaşayan bir dernek olduğunu hissediyorum. 2017 ya da 2018 yılında üye oldum. Derneğin çalışmalarını mailler ve sosyal medya üzerinden takip ediyor ve başarılarının devamını diliyorum.


Türkiye’de kısa film yapımını ve kalitesini artırmak için neler yapılabilir sence? Kadınların bu kulvardaki pozisyonu nedir? Kısa film projelerinde kadın gücünü ve sayısını artırmak için neler yapılabilir?

Türkiye’de son 5 yılda kısa filme verilen değerin yükselişte olduğunu gözlemliyorum. Bizim öğrencilik yıllarımızda proje destekleri, film yarışmaları, kısa film festivalleri şimdiye göre çok daha azdı. Ne yaptığınızı ailenize ve çevrenize anlatmanız daha zordu. Bu işin ne kadar ciddiyetle, sabırla, emekle, fedakarlıklarla yapıldığı anlaşılmaya başlandı. Bu durum umut verici. Kaliteyi arttırmak için uluslar arası platformları ve festivalleri izlemenin, sanatın yazın -resim - sanat tarihi - sinema tarihi alanlarını takip etmenin, gündemi gözlemlemenin, bir derdin olmasının, bir dert edinebilmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Daha iyi işler çıkarmak için ciddi bir ön çalışma yapmanın, denemekten korkmamanın gerektiğini; yanlışlar yaparak öğreneceğimizi, birçok başvuruya ret cevabı alacağımızı, pek çok eleştiri alacağımızı kabul ederek bu işe kendimizi adamamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bunlar bu işin doğasında var. Bazen öz güvenimiz tavan yaparken, bazen gelen bir ret yanıtı ile çökkünlüğe düşebiliyoruz. Bu hissiyatlar çok doğal ve ikisi de sonsuza kadar sürmeyecek. Kişiyi kamçılayan da bu inişler çıkışlar olacaktır. Kadın sinema çalışanları konusunda özellikle hayatın diğer alanlarında, gündelik yaşamda daha çok sorumluluk üstlendiklerini ve sinemaya vakit ayırmak için ekstradan özveri gösterdiklerini gözlemliyorum. Kadınların kadınları ekstradan destekleyip iş yapmayı öğretmeleri, bir basamak daha ilerletmeye çalışmalarını isterim. Benim mesleki yaşantımda iki tane çok önemli kadın vardır. Hande Zerkin ve Derya Efe Uluca. Hande, kısa film çekmeye devam etmemi destekledi ve bana fotoğrafı öğretti, Derya da Dijital Film Atölyesi aracılığı ile elimden tutarak beni bir meslek sahibi yaptı, filmlerimi çekmeye devam etmeme teşvik etti. Bunlar çok önemli destekler bir yaşam için. Sinema, TV sektöründe kadın çalışanların sayısı oldukça fazla bildiğim kadarıyla ama daha da çoğalmak içeriksel ve estetiksel olarak farklı bakış açılarının daha fazla yer bulmasını sağlayacaktır. Farkındalıklar, gözlemler, duygusal girintiler çok daha farklı. Bunların sinemaya yansımasını izlemek de izleyiciye keyif veriyor. Kadınlar için özel atölyeler, master class'lar düzenlenebilir. Gündelik yaşam ile film yapım sürecini bir arada götürmek için ekstra destekler verilebilir.


Kendine ait bir internet siten var: www.nesliozalp.com. Bunun dışında sosyal medyada aktif misin? Okurlarımız sana nasıl ulaşabilirler?

Bana e-posta adresimden rahatlıkla ulaşabilirsiniz: nesliozalp@gmail.com


Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?

Söyleşi için teşekkür ediyorum.

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page